Allah belanı versin demek suç mu? Bununla ilgili çok fazla merak edilen konu var. Çünkü toplumumuzda pek çok kelime hakaret olarak algılanabilir. Ancak her kelime ya da cümle, hukuki anlamda hakaret olmayabilir. Ancak “Allah belanı versin demek” beddua niteliğinde olduğundan, Yargıtay’a göre suç olarak kabul edilmemektedir. Ayrıca beddua etmek de hukuki anlamda herhangi bir suç teşkil etmez. Buna ek olarak bu kelimenin, söylendiği yer ve söylendiği kişi, prestiji ve otoriteyi sarsabileceğinden, suç olarak sayılabilir. Ancak bir kişiye “Allah belanı versin” demek suç değildir.
İçindekiler
Allah Belanı Versin Demek Suç Mu?
“Allah belasını versin” sözleri tanrısal ceza dileme, beddua anlamında olup, hakaret ve aşağılamadan bahsedilemez. Bununla ilgili pek çok Yargıtay kararından söz edebiliriz. Aşağıda yer alan Yargıtay kararını irdeleyebilirsiniz.
Allah Belanı Versin Hakaret Mi? Yargıtay Kararı
Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2001/132
Karar No: 2001/155
Karar Tarihi: 03.07.2001
Sanık Mustafa Özbek’in TBMM‘nin manevi kişiliğini alenen tahkir ve tezyif etmek suçundan TCY’nin 159/1 ve 59. maddeleri ile 10 ay ağır hapis, Cumhurbaşkanına yokluğunda hakaret suçundan TCY’nin 158/2, 59 ve 647 sayılı Yasanın 4. maddeleri uyarınca 912.600.000 TL. ağır para cezasıyla cezalandırılmasına, her iki suçtan verilen cezaların ertelenmesine ilişkin Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 8.12.2000 gün ve 143-243 sayılı hüküm sanık vekilinin temyizi üzerine dosyayı inceleyen 9.Ceza Dairesince 7.5.2001 gün ve 1282-1521 sayı ile;
“30.1.2000 tarihinde, Başkanı bulunduğu Türk-Metal İş Sendikasının yapılmakta olan genel kurulunda; 7 yıllık görev süresini tamamlamak üzere bulunan dönemin Cumhurbaşkanının yeniden seçilmesi veya görev süresinin uzatılması için yapılan girişimler konusunda görüşlerini açıklayan sanığın, Cumhurbaşkanını hedef alarak sarfettiği sözlerin, ağır eleştiri niteliğinde olup, gerek Cumhurbaşkanına ve gerekse TBMM’nin manevi şahsiyetine vaki tahkir ve tezyifi içermediği, tanrısal ceza dileme şeklinde tarifini bulan şartlı beddua mahiyetinde bulunduğu, esasen şartında tahakkuk etmediği gözetilmeden, sanığın unsurları itibariyle oluşmayan müsnet suçlardan beraati yerine, değerlendirmede yanılgıya düşülerek yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi” isabetsizliğinden Cumhurbaşkanına hakaret suçundan oyçokluğuyla, diğer suçtan oybirliğiyle bozulmasına karar verilmiştir.
Ceza Hukuku ile ilgili daha detaylı bilgi almak ve Ceza Hukuku alanındaki diğer konularda bilgi edinmek isterseniz, ilgili sayfayı ziyaret edebilirsiniz.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 8.6.2001 Gün ve 29809 Sayı ile;
TCK’nun 158. maddesinde korunmak istenen, başkalarına gösterilmesi gereken saygının dayandığı özlük değer, onur ve insanın şeref varlığıdır, onur ihlalinden ve dolayısıyla hakaret veya sövme suçundan söz edilebilmesi için, öncelikle bir kimseye o kimsenin sosyal değeri ile ilgili olarak kendisinin veya toplumun sahip olduğu düşünce ve duyguları sarsıcı eylem ve sıfatların isnad veya izafe edilmesi gerekir.
Ne tür eylem ve sıfatların onur ve saygınlığı ihlal edici olduğunu belirlemede ölçüt, toplumda yer, zaman ve boyut itibariyle örf ve adet ile özellikle pozitif hukuk kaideleridir.
Sanık, “… Hala çıkıp toplumun karşısına konuşabiliyorsun. Hala o insanlar da seni alkışlayabiliyorlarsa bizim diyeceğimiz hiçbirşey yok. Seni de Cumhurbaşkanı seçerlerse o parlamentonun Allah belasını versin, ne diyeyim” şeklindeki söyleminde, kurnazca, imalı ve edebiyatta telmih sanatını da kullanarak Cumhurbaşkanına hakarette bulunmuştur.
“… Seni de Cumhurbaşkanı seçerlerse o parlamentonun Allah belasını versin, ne diyeyim…” şeklindeki konuşmasında, Süleyman Demirel aleyhine oy kullanan milletvekillerini kast etmediği yeniden seçilmesi doğrultusunda oy kullanan milletvekillerine yönelik olduğu, ya da “Allah belasını versin” tarzındaki sözlerin, her şeye rağmen parlamentoda çoğunluğun Demirel’i tekrar Cumhurbaşkanı seçerse “Allah onlara müstahak oldukları cezayı versin” anlamında “beddua” olarak da düşünülemez. Eylem TBMM’nin bütününü içermektedir. Sarfedilen sözlerin ağır eleştiri kapsamını aştığı açıktır.” gerekçesiyle her iki suç yönünden itiraz yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılarak, Yerel Mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesini istemiştir.
Dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
Ceza Genel Kurulu Kararı
Sanığın TBMM.nin manevi kişiliğini alenen tahkir ve tezyif etmek Cumhurbaşkanına yokluğunda hakaret suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda Özel Daire ile Yargıtay arasındaki uyuşmazlık atılı suçların unsurları itibariyle oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
TCY.nın 159/1. maddesinde, “Türklüğü, Cumhuriyeti, Büyük Millet Meclisini, Hükümetin manevi şahsiyetini, Bakanlıkları, Devletin askeri veya emniyet muhafaza kuvvetlerini veya Adliyenin manevi şahsiyetini alenen tahkir ve tezyif edenler…. cezalandırırlar” hükmü yer almaktadır.
Bu hükümle, Devletin siyasal ve hukuki varlığının ve aynı doğrultudaki çıkarlarının korunmaya çalışıldığında kuşku yoktur. Devlet kavramını, diğer bir anlatımla Devletin varlığını oluşturan ve bir sentezin ayrılmaz unsurları sayılan müesseselerin madde metninde ayrı ayrı sayılması ve bunlara yönelen hareketlerin yaptırım altına alınmasıyla güdülen amaç temelde Devletin tüzel kişiliğinin, saygınlığının ve hukuki yararının korunmasıdır. Ancak bu hüküm ile Devlet kavramı ve Devletin varlığını oluşturan ve maddede sayılan kurumlar korunmuş olup bu kurumlarda yer alan kişi veya kişilerin ya da grupların korunması amaçlanmamıştır.
Suçun maddi öğesi, maddede belirtilen kavramların varsayılan tüzelkişiliklerine yönelik, onları aşağılayan, hor gören, küçük düşüren, onurlarını zedeleyici hareketler olup, ne tür fiil ve sıfatların tahkir ve tezyif edici olduğu toplumda hakim olan ortalama anlayış, örf ve adetlere göre belirlenir.
Manevi öğesi ise tahkir ve tezyif kastıyla, başka bir deyişle yasanın bu kurumlara sağlamak istediği saygıyla çelişen, alçaltıcı bir duruma sokmak amacıyla hareket edilmesidir.
Diğer yönden, demokratik bir hukuk devletinde, kamu görevini üstlenenleri denetlemek, faaliyetlerini değerlendirmek ve eleştirmek kaynağını Anayasadan alan düşünceyi açıklama özgürlüğünün sonucudur; Eleştirinin sert bir üslupla yapılması, kaba olması ve nezaket sınırlarını aşması, eleştirenin eğitim ve kültür düzeyine bağlı bir olgu ise de kurumlar eleştirilirken görüş açıklama niteliğinde bulunmayan, küçültücü, aşağılayıcı ifadeler kullanılmamalı, düşünceyi açıklama sınırları içinde kalınmalı, başka bir anlatımla onların saygınlığını zedeleyici veya yok edici, varlık nedenini tartışılır hale getiren hareketlerden kaçınılmalıdır.
İnceleme konusu somut olayda; Türk Metal İş Sendikası Genel Başkanı olan sanık 30.1.2000 tarihli genel kurul toplantısında, ülkenin gündemiyle ilgili çeşitli konularda görüşlerini açıklamış, hizbullah olaylarında yetkililerin aczini kast ederek, “Ben bir Türk vatandaşı olarak bu ülkeyi yönetenlere soruyorum, bu kadar insan kesilip yere gömülüyor, sizin istihbaratınız MİT’iniz nerede? şeklinde yönetenlere tepki göstermiş, akabinde ülkenin bu zor durumda olmasının tek nedeninin ülkeyi uzun yıllar Başbakan olarak yöneten ve halen de
Cumhurbaşkanı olan S. Demirel olduğunu öne sürerek, parlamentonun onun görev süresinin uzatılması veya ikinci kez seçilmesini sağlamak yönünde Anayasa da değişiklik yapılmasına yönelik çalışmalarına tepki olarak; “hala çıkıp toplumun karşısına konuşabiliyorsan, hala o insanlarda seni alkışlayabiliyorsa bizim diyeceğimiz bir şey yok, seni de Cumhurbaşkanı seçerlerse o parlamentonun Allah belasını versin ne diyeyim.” şeklindeki sözleri sarfetmiştir. Sarfedilen “Allah belasını versin” sözleri tanrısal ceza dileme, beddua anlamında olup, tahkir ve tezyif içerdiğinden sözedilemez.
Bu itibarla Parlamentonun tüzel kişiliğini tahkir ve tezyif suçu unsurları itibariyle oluşmadığından Yargıtay C.Başsavcılığının bu suça yönelik itirazının reddine karar verilmelidir.
Sanığın yine aynı toplantıda ve aynı koşullarda; dönemin Cumhurbaşkanına yönelik, “Ne diyeyim öyle toplum gel, bir eline pengirşeh şapkayı alıp fötr şapkayı milli manevi değerlere bağlı bilmem ne falan bir gel o şapkayı alıp kafana nasıl geçiriyoruz” sözlerinin Cumhurbaşkanına gıyabında hakaret suçunu oluşturduğuna ilişkin ikinci itiraz nedenine gelince;
TCY.nın 158. maddesinde “Reisicumhura muvacehesinde hakaret ve sövme fiillerini işleyenler….. cezalandırılır.
Hakaret ve sövme Reisicumhurun gıyabında vaki olmuş ise faili, bir seneden üç seneye kadar hapis olunur. Reisicumhurun ismi sarahaten zikredilmeyerek ima veya telmih suretiyle vaki olsa bile mahiyeti itibariyle Reisicumhura matufiyetinde tereddüt edilmeyecek derecede karineler varsa tecavüz sarahaten vuku bulmuş addolunur.” hükmü getirilmiştir.
Maddedeki suçun maddi unsuru, “hakaret ve sövme” teşkil edecek herhangi bir harekettir. Söz konusu hareketler söz, yazı, resim, işaret veya benzeri vasıtalarla gerçekleştirebilir, ancak; hakaret ve sövme içeren bu eylemlerin Cumhurbaşkanına matufiyeti şarttır. Maddedeki hakaret ve sövme terimleri TCY.nın 480 ve 482. maddelerine göre belirlenecektir.
Hakaret Suçu ile ilgili daha fazla bilgi almak isterseniz, ilgili içeriğimizi ziyaret edebilirsiniz.
Bu suçla Cumhurbaşkanlığının fonksiyonları değil Cumhurbaşkanının şeref varlığı korunmaktadır. Genel hakaret ve sövme suçlarında olduğu gibi Cumhurbaşkanına hakaret ve sövme suçunun oluşması için; onun sosyal değeri konusunda kendisinin veya toplumun sahip olduğu düşünce ve duyguları sarsıcı fiil veya sıfatlar isnat veya izafe edilmelidir. Ne tür hareketlerin şeref ve itibarı ihlal edici olduğu, toplumda hakim olan ortalama düşünüş ve anlayışa göre belirlenmelidir, bunu tayinde ölçü bireyin özel duyarlılığı değildir, bu itibarla basit bir saygısızlık hakaret ve sövme olarak nitelendirilemez. (Erman S.Hakaret ve Sövme Suçları, S.80 vd.)
Suçun işlenmesi için genel kast yeterlidir, failde siyasi veya Devlet Başkanlığı sıfat ve görevi ile ilgili saik aranmasına, bir başka deyişle özel kast aranmasına gerek bulunmamaktadır.
Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu hakkında da detaylı bilgi almak isterseniz, içeriğimize göz atabilirsiniz.
Bir eylemin hukuk düzeni tarafından cezalandırılması ancak onu hukuka uygun kılan diğer bir anlatımla hukuka aykırılığı ortadan kaldırmayan bir nedenin bulunmasına bağlıdır. Bu bağlamda hakaret ve sövme suçlarında hukuka uygunluk nedenlerinden birini oluşturan ve düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün vasıtalarından olan eleştiri hakkı üzerinde durulmalıdır. İfade özgürlüğü sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenilmeye değmez görülen haber ve düşünceler için değil, devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bu demokratik toplum düzenin ve çoğulculuğun gereğidir. Eleştiri de kaynağını bu özgürlükten alır, eleştirinin doğasından kaynaklanan sertlik suç oluşturmaz, eleştiri övgü olmadığına göre, sert, kırıcı ve incitici olması da doğaldır.
Devletin birliğini temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamı da özgürlükçü parlamenter rejimlerde diğer anayasal ve yasal kurumların konumu gibi eleştiriye açıktır.
Bu açıklamalar ışığında sanığın Cumhurbaşkanına yönelik olarak söylediği, “bir gel o şapkanı alıp kafana nasıl geçiriyoruz” sözü konuşmanın bütünlüğü nazara alındığında; Cumhurbaşkanının şeref ve haysiyetini incitici nitelikte olmayıp, tekrar seçilmesinin uygun olmayacağını vurgulamak için kullanılmıştır. Kaldı ki belli kamusal görevlere aday olanların, tüm yönleriyle değerlendirilmesi, eleştirilmesi demokratik toplum düzeninin gereklerindendir, hatta böyle bir eleştiri ve değerlendirme de kamu yararı bulunmaktadır.
Bu nedenle somut olayda Cumhurbaşkanına yönelik sözler hakaret ve sövme oluşturmayıp, ağır eleştiri niteliğinde bulunduğundan Yargıtay C. Başsavcılığının bu suça yönelik itirazının da reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım kurul üyeleri, dönemin Cumhurbaşkanına karşı sarf edilen sözlerin küçük düşürücü değer yargısı taşıdığı gerekçesiyle bu suça yönelik itirazın kabulü yönünde oy kullanmışlardır.
Sonuç
Açıklanan nedenlerle, Yargıtay C.Başsavcılığının her iki suça yönelik itirazının REDDİNE, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, TBMM.nin manevi kişiliğini tahkir ve tezyif etmek suçundan 26.6.2001 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle, Cumhurbaşkanına hakaret suçundan ise 3.7.2001 günü oyçokluğuyla karar verildi.
Hakaret suçu ile ilgili yaşadığınız sorunlarda, Burak Temizer Hukuk Bürosu’nun deneyimli İstanbul ceza avukatı kadrosu her zaman yanınızda yer almaktadır.