Ara

Bilirkişilik Müessesesi Ve Bilirkişi Raporlarının Bağlayıcılığı Üzerine Düşünceler

BİLİRKİŞİLİK MÜESSESESİ VE BİLİRKİŞİ RAPORLARININ BAĞLAYICILIĞI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER Özet Bilirkişi incelemesinin yargılama faaliyeti içindeki

Bilirkişilik Müessesesi Ve Bilirkişi Raporlarının Bağlayıcılığı Üzerine Düşünceler

Özet

Hukuk içinde ve hukuk dışında bilginin önemi bu denli arttıkça, hukuk da kendisini, her durum karşısında olduğu gibi, bu somut duruma da uydurmak zorunluluğuyla karşı karşıya kalmaktadır. Bugün medenî usul hukukunda bilirkişi incelemesi etrafında gerçekleşen tartışmalar da, esas itibariyle bilimsel gelişmenin yargılama hukukuna etkisi karşısında, hukukun kendisini dönüştürme sürecindeki sancıların bir tezahürüdür.

Bu çalışmanın konusu, bilirkişilik müessesesini medeni usul yargılamasında ortaya çıkan ‘bağlayıcılık’ tartışmasıyla birlikte ortaya koymaktır. Bilirkişilik özelindeki tartışmalar, bilirkişi olarak kimin tayin edilmesi gerektiğinden, bilirkişi tarafından sağlanan görüşün hangi ölçütler çerçevesinde değerlendirileceğine; bilirkişi incelemesi sırasında bilirkişi ve hâkimin karşılıklı rol dağılımından, bu inceleme sırasında tarafların konumuna; bilirkişi incelemesinin süresinden, inceleme için gerekli olan gider ve masraflara kadar çok geniş bir alanda kendisini göstermektedir. Bu çalışmamızda öncelikle kavram olarak bilirkişilik ve bilirkişi incelemesine değinilecek ve ardından çalışmamızın asıl konusunu teşkil eden bilirkişi raporunun bağlayıcılığını tartışacağız. Nitekim yargılamayı ve yargılamanın neticesini doğrudan etkileyebilme ihtimali bulunan bilirkişilik, bilirkişi raporu ve bilirkişi raporunun bağlayıcılığı kavramlarının bu çalışmamız kapsamında ayrı ayrı değerlendirilmesi ve tartışılmasının önemli olduğunu düşünmekteyiz.

Anahtar Kelimeler: Bilirkişi, Bilirkişi İncelemesi, Bilirkişi Raporu, Dava, Yargılama, İspat

I. GİRİŞ

Hukuk ve yargı denilince akla gelen ilk kavram olan adaletin, ancak gerçeğin tam olarak ortaya çıkarılmasıyla sağlanabileceği tereddütsüzdür. Sosyal ilişkiler içinde ortaya çıkan hukuki uyuşmazlıkları çözmekle ve adaleti tesis etmekle görevli yargı makamlarının ve özellikle hâkimin; bu ilişkilerin çok yönlülüğü ve karmaşıklığı ölçüsünde farklı alanlarda uzmanlık sahibi kişilerin bilgisine ihtiyaç duyması kaçınılmaz olmuştur.

İçinde yaşadığımız toplumun bir üyesi olan ve kendisine biçilmiş sosyal rolün gereği olarak uyuşmazlıkları çözüme kavuşturmakla yükümlü bulunan hâkimin, tıp, mühendislik, mimarlık, muhasebe, matematik, istatistik gibi uzmanlık gerektiren konularda, uyuşmazlığın temelini oluşturan vakıaların tespiti ya da açıklığa kavuşturulmasında konunun uzmanı olan kişilerin oy ve görüşlerine başvurması ve görüşlerinden yararlanması yargılamanın bir parçasını teşkil etmektedir. Zira bir hâkimin hukuk bilgisinin dışında kalan konular hakkında o alana özel bir ilgisi ya da merakı yoksa yeterli bilgi sahibi olabilmesi zaten imkânsızdır.1 Sadece hâkim değil davanın tarafları da, delillerin değerlendirilmesi, iddia ve savunmaların güçlendirilmesi amacıyla bilirkişi görüşüne ihtiyaç duymaktadırlar.

Bu nedenle mahkemelerde, özel ve teknik bilgiyi gerektiren durumlarda ve uzmanlık gerektiren uyuşmazlık konusu olguların çözümünde yaygın bir biçimde bilirkişiye başvurulmaktadır. Nitekim tüm bu nedenlerle hukuk, hâkimin olgusal sorunların çözümünde doğan bilgi eksikliğini gidermek amacıyla bilirkişi kurumuna yer vermektedir. Usul ve yöntem farklılıkları olmakla beraber, tüm hukuk sistemlerinde yargılama makamları bu anlamda bilirkişilerden yararlanmaktadır.2

Bu kısma, makalede izlenecek yöneteme ilişkin bilgi verebilirsiniz. Şöyle ki, öncelikle bilirkişilik müessesesinin varlık gerekçesi bilirkişilik tanımı üzerinden izah edilecektir. ( bir iki cümle daha) Ardından, bilirkişilik müessesesinin ‘takdiri delil’ olarak hukuki niteliği incelenecektir. Burada yapılan açıklamalar, bilirkişilik raporlarının bağlayıcılığına da ışık tutacaktır. Son bölümde, … tartışmalara yer verilecektir. ( formatında çalışmanın gidişatına yönelik açıklamalar yapılması, okuyucuyu bilgilendirmek açısından faydalı olacaktır kanaatindeyim.)

II. BİLİRKİŞİ VE BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ KAVRAMLARI

Bilirkişi kavramının salt özel hukuk yargısına özgü bir tanımı bulunmamaktadır. Bir başka deyişle, bilirkişi incelemesi konusunda verilen veya verilebilecek olan her tanım, gerek hukuk yargısı gerek ceza yargısı ve pek tabii ki idarî yargı (ve vergi yargısı) bakımından da aynı şekilde geçerli olacaktır. Diğer yandan bu tanım, bilirkişi incelemesinin büründüğü görünüm biçimleri bakımından da esaslı bir farklılık arz etmemektedir. Bilirkişilik konusunda hangi ayrım veya ayrımlar yapılırsa yapılsın, verilecek olan tanıma hâkim olan hususlar değişmemektedir. Burada yalnızca incelemenin niteliği bakımından, tanıma ilişkin hususlar kapsamında bir daralma yahut genişlemeden söz edebilecektir. Bilirkişiliğin belirlenmiş yasada net bir tanımı olmadığından, doktrinde birçok tanımı yapılmaktadır. Bu tanımlardan bazıları şunlardır;

KURU’ya göre bilirkişi, görüşüne başvurulan husus hakkında (hâkim tarafından bilinmeyen) özel ve teknik bilgisine dayanarak inceleme yapan ve vardığı sonuçları mahkemeye bildiren kişidir.3

ERASLAN’a göre adli olaylarda bilgisinden yararlanılan kişiye bilirkişi denir ve delili değerlendirme özel bilgi gerektiriyorsa bilirkişiye ihtiyaç duyulur. 4

GÜNEŞ’e göre, soruşturmada tespit edilen vakıalardan uzmanlığı nedeni ile netice çıkarmaya hâkim tarafından davet edilen kimseye bilirkişi denir. Başka bir deyimle bilirkişiler, kanıtlara ilişkin bir konuda sahip olduğu uzmanlık nedeni ile hâkime yardımla görevli kimselerdir. 5

KÖROĞLU’na göre bilirkişi, bir uyuşmazlığın temelini oluşturan olgu ve olayların saptanması, aydınlanması ve değerlendirilmesinde teknik saptamalar yaparak yargıca yardımcı olan kişidir.6

DERYAL’e göre bilirkişi, yargılama prosedürü içinde hâkimin ihtiyaç duyduğunda başvurduğu bir “yardımcısı” ve bir yargılama sujesi olarak değerlendirilmiştir.7

PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES’e göre bilirkişi, tecrübe prensipleri hakkında hâkimde eksik olan bilgiyi veren ve bu tecrübe prensiplerine dayanarak sabit olan bir olaydan sonuçlar çıkaran veya kendi özel bilgisine dayanarak uyuşmazlık konusu olayları tespit eden kişidir.8

ÜSTÜNDAĞ’a göre bilirkişi, hâkime kendi emri üzerine tecrübe prensipleri hakkında kendisinde eksik olan bilgiyi veren veya bu tecrübe prensiplerine dayanarak sabit olan bir vakıadan netice istidlalleri çıkaran veya kendi özel mesleki bilgisine binaen ihtilaflı vakıaları tespit eden şahıstır. 9

ÇAYAN’a göre bilirkişi, hâkimin davayı çözebilmesi için vakıaların dayandığı özel veya teknik konuları aydınlatmak amacı ile usulüne uygun olarak atanan, özel veya teknik konuya vakıf, ilgili fakülteleri bitirerek o alanda yetkinleşmiş, bağımsız ve serbest çalışan, görevini icra ederken kamu görevlisi sayılan kişilere bilirkişi denir.10

KILIÇ’a göre, bir uyuşmazlığın çözümü için özel ve teknik bilgi gereken hallerde görüşüne başvurulan dava dışı kişi veya kişilere bilirkişi denir. 11

TANRIVER’e göre bilirkişi, bir davanın çözüme kavuşturulması bakımından önem taşıyan, açıklığa kavuşturulması ya da tespiti özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlarda, mahkemece oy ve görüşüne başvurulan üçüncü kişi ya da kişilere bilirkişi denir.12

Tüm bu tanımlar, HMK mad.266 vd. maddelerinde yer alan düzenlemelerden çıkarılmış tanımlar olup, bu tanımların ortak noktası, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, oy ve görüşüne başvurulan alanında uzman kişinin bilirkişi olarak adlandırılmasıdır.

Nitekim Yüksek Mahkememiz Yargıtay da bilirkişilik kavramının doktrindeki tanımı ile aynı doğrultuda kararlar vererek çözümü hukuk dışında özel ya da teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişi görüşüne başvurulmamasını bozma nedeni olarak görmektedir. 13

Belirtmek isteriz ki hâkim, ancak davanın çözümünde özel veya teknik bilgiye ihtiyaç duyduğu durumlarda bilirkişiye başvurabilecektir. Özel veya teknik bilgi olmaksızın özellikle hukuki konularda bilirkişiye gitme yetkisi hâkimde bulunmamaktadır. Bir başka deyişle hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözülmesi mümkün olan konularda hâkim bilirkişiye başvuramaz. Zira hukuk kurallarını resen araştırıp bulma ve olaya uygulama, zaten hâkimin asli işidir. Ayrıca, hukuki sorunların en yetkin bilirkişisi hâkimin bizzat kendisidir.

III. BİLİRKİŞİ İNCELEMESİNİN HUKUKÎ NİTELİĞİ

Davada taraflarca ileri sürülen iddia ve savunmalar bir takım olgulara dayanır ve bu olguların (vakıaların) taraflarca ispatı gerekir.Bu durumda hükmün kimin aleyhine verileceğini hukuk muhakemesinde ispat yükü kuralları belirleyecektir. İspat etmek, hâkimi bir vakıanın varlığına ikna etmeyi başarmak demektir.14 Hâkimi bir iddianın doğru olup olmadığına inandırmak için başvurulan araçlara ise ispat araçları denmektedir. Bu ispat araçları ise delillerdir. Medeni usul hukukunda deliller arasındaki en önemli ayrım, kesin deliller ve takdiri deliller şeklindeki ayrımdır. Ayrımın temelinde, hâkimin yargılamaya getirilen delil karşısındaki durumunun farklılığı yatmaktadır. Hâkim, bir delili alakalı olduğu vakıayı ispat etmiş kabul etmek mecburiyetinde ise bu kesin delil kategorisine girecek, sunulan bir delili serbestçe değerlendirme, takdir etme durumunda olabiliyor ise takdiri bir delil söz konusu olacaktır.

Nitekim bilirkişi delili, yargılama sürecinin delillerin değerlendirilmesi ile uyuşmazlık konusu olay ve olguların belirlenmesi aşamasında takdiri delil olarak karşımıza çıkmaktadır. Takdiri delil, yukarıda da izah ettiğimiz üzere hâkimin bir delili serbestçe değerlendirme, takdir etme imkanına sahip olduğu delillerdir. Bir başka deyişle hâkimin takdir yetkisi, delil serbestisindeki yetkiden ziyade delillerin değerlendirilmesindeki yetki olup hâkimin delilleri serbestçe değerlendirmesi ve tahmin etmesi anlamını taşımaktadır.15

Bu yetki, karşımıza iki sonuç çıkarmaktadır. Birincisi, hâkimin her davada bilirkişi deliline başvurmadan önce, özel veya teknik bilgisinin yeterli olup olmadığına kararı kendisi vererek, bilirkişi deliline başvurması gerekip gerekmediğini kendisinin takdir etmesidir. İkincisi de hâkimin bilirkişi raporunu nasıl değerlendirmesi ve yorumlaması hususu olup, bu husus hâkimin takdir yetkisinin bir sınırını oluşturmaktadır. Hâkimin takdir yetkisinin ne derece sınırsız olacağı veya hâkimin söz konusu bilirkişi raporu ile ne derece bağlı olacağı hususları doktrinde sıklıkla tartışılmakta ve çoğu zaman Yüksek Mahkeme kararlarına da konu olabilmektedir

IV. BİLİRKİŞİ RAPORUNUN BAĞLAYICILIĞI

Şüphesiz mahkemeler nezdinde yapılan yargılamalarda en önemli bilirkişi, hâkimdir. Öyle ki, yargılama süreci içerisinde maddi vakıaları tespit etmek, değerlendirmek ve uygulamada icra edilen hukuk kurallarını somut olaya uygulamak hâkimin takdir ve yetkisindedir. Mahkemelerin bağımsızlığı ile yargılamanın icra edilmesi her ne kadar hâkimin takdir ve yetkisinde olmaktaysa da, hâkimin hukuki konular dışında özel ve/veya teknik hususlarda bilgi sahibi olması pek tabii beklenemeyecektir. Bu nedenle dünyanın diğer ülkelerinde de uygulama alanı bulduğu gibi, Türk Hukukunda da yargılamanın sağlıklı olarak yürütülmesi ile usul ve yasaya uygun karar verilebilmesi amacıyla uyuşmazlık konusu dosyalar bilirkişilere tevdii edilmektedir. Bu vasıtayla hukuki olarak uyuşmazlığı değerlendiren hâkim, teknik ve/veya özel hususlar ile ilgili tanzim edilen raporları da inceleyerek, adaletin ve adalete olan güvenin tesisini sağlamaktadır.

Bilirkişi raporları belirli bir öneme sahip olmasına rağmen, hâkimi bağlayıcılığı konusunda doktrin ve içtihatlar arasında görüş aykırılıkları bulunmaktadır. Nitekim doktrinde bazı görüşler, tanzim edilen bilirkişi raporlarının hâkimi bağladığı ve hâkimin bilirkişi raporuna aykırı hüküm tesis edemeyeceği şeklindedir. Bu görüşün gerekçesi olarak, hâkimin sadece özel ve teknik bilgiye muhtaç olduğu durumlarda bilirkişiye başvurulabileceğidir.

Diğer bir ifadeyle zorunluluk nedeniyle bilirkişiye başvuran hâkimin, diğer tüm deliller ile bilirkişi raporunu birlikte değerlendirerek bilirkişi raporunun aksine hüküm tesis ederken, hangi hususu dayanak olarak belirtebileceği, izahı güç bir durum ortaya çıkaracaktır. Zira hâkim teknik ve özel bilgi olması sebebiyle bilirkişi raporuna başvurmuşken, hangi teknik ve özel bilgiye dayanarak bilirkişi raporunun aksine hüküm tesis edebilecektir? Nitekim hâkim söz konusu teknik ve özel bilgiye ilişkin yeterli düzeyde bilgi sahibiyse, usul ekonomisi ilkesine uygun olarak16 zaten bilirkişi yoluna başvurmamalıdır.

Aksi görüşe sahip Deryal’a göre ise, bilirkişi raporunun hâkimi bağlamayacağı, HMK’nın 282. maddesinde “Hâkim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir.” hükmünde açık olarak gösterilmiştir.17 Ancak, bilirkişi görüşünün hâkimi bağlamamasının anlamı, bilirkişi görüşüne ihtiyaç duyan hâkimin, onu göz ardı ederek karar vermesi değildir. Şüphesiz, hâkim, dava sırasında önüne gelen bütün delilleri olduğu gibi bilirkişi delilini de, yargılamanın hâkimi sıfatıyla serbestçe değerlendirecek, davanın çözümüne olan katkısını takdir edecektir. Ancak, delilleri serbestçe takdir yetkisi sınırsız olmadığı gibi keyfi olarak da kullanılmayacaktır. 18

Bu görüş Karafakih tarafından da desteklenmektedir. Öyle ki Karafakih’e göre, hâkim bilirkişinin tevdii ettiği raporu, serbestçe değerlendirip takdir edebilir; ancak hâkimin takdir hakkı, tanık takdiri delilinde olduğu gibi serbest – sınırsız olmamalıdır. Çünkü hâkim kendisinin vakıf olmadığı bir bilginin aydınlatılması için bilirkişi incelemesine gittiğine göre, doyurucu, inandırıcı, gerçeklere ve tümüyle kanıtlanmış bilimsel verilere dayanan bilirkişi raporunu bir tarafa bırakarak kendi bilgisine göre karar veremeyecektir. Hâkim, bilirkişi raporlarını tatmin edici bulmazsa ikinci, üçüncü ve hatta dördüncü bilirkişi incelemesine bile gidebilir. Bu durumda, hâkim, bilirkişi raporlarından birisine dayanarak hüküm kurmak zorundadır.19

Aynı görüşte olan Pekcanıtez/Atalay/Özekes’e göre, bilirkişinin raporu hâkimi bağlamayacaktır. Hâkim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirecektir. Çünkü bilirkişi raporu takdiri bir delildir. Bilirkişi raporlarının hâkimi bağlamamasıyla ilgili kural, hâkimin mutlaka bilirkişi raporlarına göre ve bilirkişi raporları doğrultusunda karar verme zorunluluğu bulunmadığı anlamına gelmelidir. Ancak bilirkişi raporlarında mutlak bir kesinlik bulunduğu ve hâkim rapora göre karar vermesi gerekeceği yolundaki düşünce de bilirkişi raporlarının hâkimi bağlamayacağı kuralına aykırıdır.20 Bu husus Yargıtay içtihatları ile de sabittir.21

Bilirkişi raporuna karşı farklı görüşlerin mevcut olması, uygulama hususunda da bir takım farklılıklara yol açmaktadır. Öyle ki, bazı mahkemeler tanzim edilen raporları hüküm tesis ederken gerekçenin esası olarak dikkate almakta, bazı mahkemeler de bilirkişi raporlarının takdiri delil olduğundan bahisle hukuki yorumla delilleri değerlendirip, karar vermektedir. Doktrindeki farklılıklara karşı Yargıtay ise hâkimin, bilirkişinin oy ve görüşüyle bağlı olmadığı hakkındaki kanun hükmünü, hâkimin, bilirkişi raporunu değerlendirmesi sonucunda raporu yeterli görmemesi hâlinde, bilirkişiden ek rapor alması gerektiğini, bu rapor ile de tatmin olmaması durumunda yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılması gerektiği görüşünü savunmaktadır. 22

V. SONUÇ

Netice itibariyle, doktrin ve Yargıtay içtihatları arasında görüş aykırılıkları mevcut olmakla birlikte, kabul edilen ve halihazırda uygulama alanı bulan görüş rapora itiraz edilmiş olsun veya olmasın, hâkim, sunulan görüşle doğrudan bağlı değildir. Kanaatimizce eğer hâkim, rapordan kısmen veya tamamen tatmin olmadıysa, iki yola başvurabilecektir. Bunlardan ilki, hâkimin aynı bilirkişi veya bilirkişilerden, ek (tamamlayıcı) görüş almasıdır. Buna karşılık, ek görüş almaktan bir fayda sağlanamadığı veya sağlanamayacağının açık olduğu hâllerde yapılacak olan şey ise yeniden bilirkişi incelemesine başvurmaktır. Burada vurgulanması gereken ilk mesele, yeniden bilirkişi incelemesine başvurunun, ek görüş almaya göre talî nitelikte olduğudur.

Yani, hâkim, her şeyden önce, ek görüş alarak bilirkişi raporundaki eksiklikleri veya tarafların itirazlarını gidermeye çalışmalı, şayet bu mümkün değilse ancak o zaman, yeni bir bilirkişi incelemesine başvurmalıdır. İkinci olarak, şayet başvurulan, yeni bir bilirkişi incelemesi ise, burada aynı bilirkişi veya bilirkişilerin görevlendirilmemesi gerekmektedir. Üçüncü bir husus, yeniden bilirkişi incelemesine başvurunun işlevi noktasındadır. Bu işlev, ancak ve ancak, vakıanın bir kez daha incelenmesinden ibarettir. Bu anlamda hâkim, önceki bilirkişi raporu veya raporlarının değerlendirilmesi amacıyla bilirkişi incelemesine başvuramayacaktır. Zira böyle bir görevlendirme, yargılama yetkisinin devri anlamına gelecektir ki böyle bir yetki devri de hukuken mümkün değildir. 23 Netice itibariyle raporları değerlendirecek ve raporlardan faydalanarak hüküm kuracak tek merciinin bir başka deyişle adaleti tecelli ile görevli kişilerin hakimler olduğunu düşünmekteyiz.

Avukat Burak TEMİZER 

İşbu makalenin tüm yasal hakları saklıdır.

1 AKİL, Cenk; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun Hâkimin Bilirkişi Raporuyla Bağlı Olup Olmadığı Hakkında Vermiş Olduğu 24.12.2008 gün ve E 2008/4-734, K.2008/766 Sayılı Kararının Tahlili, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2011, sayı 3, s.699. (AK?L, Karar Tahlili).

2 KAHRAMAN, Mahmut / KURT, Fatma; Deniz İhtisas Mahkemelerinde Bilirkişi Delilinin Gerçeğin Ortaya Çıkarılmasına Yönelik Etkin Kullanımı, Prof. Dr. Ergon A. Çetingil ve Prof. Dr. Rayegan Kender’e 50.Birlikte Çalışma Yılı Armağanı, İstanbul 2007, s. 710

3 KURU, Baki; Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, 6.baskı, C.3, s.2622.

4 ERASLAN, Orhan; Bilirkişilik Kavramı ve Hukuk Sistemi İçindeki Yeri Paneli, 03 Nisan 2003, Hukuk Merceği Konferans ve Paneller 2003, Ankara Barosu Yayını, 2003, s.61

5 GÜNEŞ, s.367

6 KÖROĞLU, Hasan; Türk Mahkemelerinde Bilirkişilik ve Bilirkişi Kurumları, 2001, s.31.

7 DERYAL, Yahya; Türk Hukukunda Bilirkişilik, 4.baskı, 2012, s.25.

8 PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.518

9 ÜSTÜNDAĞ, Saim; Medeni Yargılama Hukuku, İstanbul 1997, 6.baskı, s.740.

10 ÇAYAN, s.4.

11 KILIÇ, Halil; 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Ankara 2011, C.2, s.2219.

12 TANRIVER, Süha; Hukuk Yargısı Bağlamında Bilirkişilikle İlgili Temel Problemler ve Çözüm Arayışları, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.11, yıl 2009, Özel sayı Prof.Dr.Bilge UMAR’a Armağan, s.575.

13 Yargıtay HGK, 05.10.2011 tarih, 2011/19-481 E, 2011/595 K sayılı kararı, Yargıtay HGK, 27.04.2011 tarih, 2011/4-62 E, 2011/223 K sayılı kararı

14 ROXIN, Claus; İspat Hukukunun Esasları, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl:4 Sayı:8Güz 2005/2, s.265

15 YILDIRIM, Kamil; Medeni Usul Hukukunda Delillerin Değerlendirilmesi, Kazancı Hukuk Yayınları, Yayın No: 84, İstanbul 1990, s.87

16 Usul ekonomisi, medenî yargılama hukukuna egemen olan ilkelerden biridir. Anayasanın 141. maddesinin dördüncü fıkrasında ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 77. maddesinde ifade edilen emredici nitelikteki bu ilke, yargılamanın amacına hizmet eden araçlardan biridir. Usul ekonomisi, yasalarda öngörülen düzenleme çerçevesinde yargılamanın kolaylaştırılmasını, yargılamada öngörülen olağan zaman süresinin asılmamasını ve gereksiz gider yapılmamasını amaçlar ve bunu hâkime bir görev olarak yükler. .(Yılmaz, E., Usul Ekonomisi, AÜHFD, 2008, s.243) Yargıtaya göre de usul ekonomisi adaletin ucuz, çabuk ve isabetli olarak sağlanmasının temel kurallarındandır. (HGK 10.4.1991, 15-91/202)

17 Yahya Deryal, Türk Hukukunda Bilirkişilik, Genişletilmiş ve Güncelleştirilmiş 3. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara 2010, sf.370

18 Yahya Deryal, Türk Hukukunda Bilirkişilik, Genişletilmiş ve Güncelleştirilmiş 3. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara 2010, sf. 371

19 İ. Hakkı Karafakih, Hukuk Muhakemeleri Usulünün Esasları, Ankara 1952 sf. 220

20 Hakan Pekcanıtez/Oğuz Atalay/Muhammet Özekes, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine Göre Medeni Usul Hukuku, 14. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara 2011, sf. 531

21 Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 24.02.2014 tarihli, 2013/19342 E. ve 2014/2744 K. sayılı ilamı

22 . Yartay Hukuk Genel Kurulu 24.12.2008 tarih ve 2008/4-734E. , 2008/766K sayılı kararında; “Müzakereler sırasında; Tüm konuşmacılar hâkimin bilirkişi raporu ile bağlı olmadığını dile getirmişlerdir. Bu husus çok doğrudur. Ancak, hâkim kendisini bilirkişi veya bilirkişi kurulu yerine koyamaz. Özel veya teknik bilgiyi gerektiren konularda şahsi bilgisi ile kusur belirleyemez.

Bu görüşü Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2.4.1986 gün ve 1984/4-847 E, 1986/338 K; 8.11.1995 gün ve 1995/19-601 E, 938 K; 2.4.2003 gün ve 2003/4-185 E, 263 K; 7.3.2007 gün ve 2007/11-94 E, 113 K; 19.3.2008 gün ve 2008/11- 262 E, 260 K; 14.5.2008 gün ve 2008/11-392 E, 377 sayılı kararları da doğrulamaktadır. Hâkim özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde şahsi bilgisi ile kusur belirlemesi yapamayacağına göre, yeniden bilirkişi incelemesi yaptırması gerekecektir. Bu görüş de Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 8.12.2004 gün ve 2004/4-642 E, 648 K; 2.3.2005 gün ve 2005/11-81 E, 118 K; 30.1.2008 gün ve 2008/11-42 E, 45 K; 5.11.2008 gün ve 2008/4- 655 E, 664 sayılı kararlarında vurgulanmıştır.”

23 Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu’nun 04.06.1958 gün ve 15/6 sayılı Kararı’nda da belirtildiği üzere, yargılama görev ve yetkisini elinde bulunduran hakimin hak ve adalete uygun karar vermek zorunluluğu bulunduğu gibi, davayı en az giderle ve en kısa sürede sonuçlandırmak için kendisinden beklenilen özeni gösterme yükümünün de varlığı tartışmasızdır. Bundan dolayıdır ki, bir davada yargı görevine giren konular için bilirkişi düşüncesi alınamaz, yargı görevi bilirkişiye aktarılamaz.